HİNDİSTAN’DA BİR PANCHAKARMA DENEYİMİ
2015 yılıydı, ağzımdaki çok sayıda amalgam dolguyu söktürmüştüm ve bu süreçte bedenime salınan civanın toksin etkisinden kurtulmak, bir de post menopoz döneminde çektiğim eklem ağrılarına çare bulmak arayışındaydım. Araştırmalarım, danıştığım kişilerin önerisi ve ayurveda ile tanışıklığımı borçlu olduğum Ferhan Hoca’mın da “İyi gelir, git” cesaretlendirmesiyle Hindistan’da bir ayurveda kliniğinde Panchakarma tedavisi almaya karar verdim.
Pancha beş, Karma eylem ya da süreç anlamında. Bedenin, zihnin ve duyguların arındırılmasını hedefleyen bu tedavi esnasında kusma (Vaman), müshiller ya da laksatifler (Virechan), lavman (Basti ya da Vasti), burundan ilaç verme (Nasya) ve kan alma (Rakta Moksha) yollarıyla arınma sağlanıyor.
Benim gibi arınma tedavisi almak isteyen iki arkadaşımla birlikte Internet üzerinde araştırıp güvenilir kişilerden referans aldıktan sonra seçimimiz Hindistan’ın güneyindeki Tamilnadu bölgesinde Coimbatore şehrindeki Arya Vaidya Chikitsalayam & Research Institute oldu. Anlatıldığına göre efsane doktorları vardı, sadece nabzını tutarak hayatın boyunca geçirmiş olduğun tüm hastalıkları, nedenlerini ve çarelerini sıralayabilirlerdi. Fransız Arte kanalında yayınlanan ve ayurveda kliniğinde kanseri tedavi edilen bir hasta ile ünlü bir Fransız onkoloğun gözünden ayurveda ve tedavi sürecini anlatan “Mon Docteur Indien / Benim Hintli Doktorum” belgeselinden sonra kliniğin popülaritesi artmıştı. Ayurveda eğitimleri de verilen merkezdeki kliniğin odaları önümüzdeki birkaç yıl için doluydu. Buralara gelmek için Ekim başı Şubat sonu arası tarihler uygundu. Mart – Haziran arası sıcaklar, Haziran-Ekim arası muson yağmurları dayanılmaz bir iklime neden oluyordu. Bizi şehirden bir saatlik mesafedeki Navakkarai’deki şubelerine kabul ettiler. Öncesinde bir dizi yazışmalar yapıp sağlık durumumuzu gösteren tetkik ve tahlillerimizi paylaştık. Aile üyelerimizin ve kendimizin hastalık geçmişlerini, beslenme, uyuma, dışkılama gibi her türlü bedensel, zihinsel, duygusal alışkanlıklarımızı sorgulayan formları doldurup gönderdik.
Şubat ayının son haftası Navakkarai’deki odalarımıza yerleştiğimiz gün klinikteki doktorlar tüm sorgulamaları yüz yüze de yapıp teşhisi koydular: Dosha’m, beden tipim Vata Pitta idi ve dengesi Vata yönünde fena halde bozulmuştu. Dengeye gelebilmem için yağ masajı, diyet, çeşitli ayurvedik ilaçlar ve lavman içeren yirmi bir günlük Panchakarma tedavisi planladılar. Bu süreçte yoga dahil her türlü bedensel aktiviteyi en aza indirmem, yavaşlamam, sakinleşmem isteniyordu. Hindistan cevizi ve tik ağaçları arasındaki kliniğin yeşilliği, temiz havası ve stresten uzak ortamında, kuş sesleri arasında hem içsel hem de dışsal arınma sağlanacaktı.
Klinikte hayat sabah 05.30’da kampüsteki tapınaktan gelen gürültülü çan sesleri ve ilahiler (chanting) ile başlıyordu. Bizim ezanlar gibi, hoparlör sesi sonuna kadar açıktı sanki. 06:00’da içmemiz gereken ilaçlar, 06:30’da çay, 07.30’da da kahvaltı geliyordu odalarımıza. Bir iki saat sonra, önce temizlik görevlisi kadınlar oda temizlemeye, sonra hemşireler tansiyon ölçmeye, sonra da doktorlar konsültasyona geliyorlardı. Doktorlar dilimize, yüzümüze, gözlerimize, tırnaklarımıza ve nabzımıza bakıyor, nasıl olduğumuza dair kısa bir sorgulamadan sonra fazla bir açıklama yapmadan ayrılıyordu odadan. Pazartesi ve Perşembe günleri de Coimbatore’daki merkezden kıdemli bir doktor gelip konsültasyona eşlik ediyor, tedavi sürecini gözlemliyordu. Normal hastaneler gibi sürekli bir hareket vardı.
Hepsi sıvı formdaki ilaçlarım, kliniğin üst katındaki eczanede hazırlanıyor ve sabah 06:00 ve 10:00’da, öğleden sonra 15:00 ve 18:00’da ve gece yatarken odama getiriliyordu.
Yemekler vejeteryan, bol baharatlı, lezzetliydi. Her hastanın diyeti farklıydı. Orada tanıştığım, Fransız arkadaşıma kilo verebilmesi için uzun bir süre sadece bol baharatlı pirinç lapası verilmişti örneğin. Benim diyetimde kliniğin birkaç seçenek sunan lokanta menüsünden dilediğim vejeteryan yemeklerini seçebiliyordum, kilo sorunum yoktu. Dışarıdan yemek yasaktı, arada atıştırma yoktu. Öğünler doyurucu, hareketimiz kısıtlı olmasına rağmen tedavi sürecinde üç kilo verdim. Yemeklerimizi odalarımızda ya da odaların açıldığı bahçeye bakan balkondaki geniş masada diğer hastalarla sosyalleşerek yiyorduk. Klinikteki hastaların çoğu kadındı ve romatizma, artrit, eklem ağrısı gibi sorunları vardı. Hintliler çoğunluktaydı ama bizim gibi dışarıdan, Fas’tan, Mısır’dan, Fransa ve Almanya’dan gelenler de vardı. Herkes kendince sıkıntılı hayatlardan gelip bedenleri ve ruhları için şifa arıyordu.
İçme suyu ihtiyacımızı kliniğin girişindeki, içerisine ayurvedik bir karışım ve sıcak su katılan su sebilinden karşılıyorduk. Her sabah odayı temizlemeye gelen görevli odaya taze, sıcak su doldurulmuş bir sürahi de bırakıyordu. Üç öğün yemek dışında günde iki kez küçük bir termosla sütlü çay veriliyordu.
Gün içinde herkese günlük hazırlanan listeye göre masaj odalarında birer saatlik masajlar, ihtiyacı olanlara odalarında farklı ayurvedik uygulamalar yapılıyordu. Masaj için her kişiye özel olarak eczanede hazırlanan yağ karışımı şişeleri, yağ ısıtmak için kullanılan metal kap ve masaj sonrası odamızda kurulandıktan sonra soğuk almamızı önlemek amacıyla burnumuza çekmemiz istenen yeşil toz odamızda duruyor, masaj terapisti masaj öncesinde yağ şişelerini ve yağ kabını alarak on dakika sonrasında masaj odasına gelmemizi istiyordu. Benim sıram genelde öğleden sonraları geliyor, saçlarım, yüzüm, kulaklarım dahil bedenimin her bir noktası her gün yağlanıyor, sonrasında yıkanıyordu. Masaj sonrasında da bir saat dinlenmemiz öneriliyordu. Gece en geç 21:30-22:00 gibi ortalık sakinleşiyor ve yatılıyordu. Odalarımız sivrisineklere karşı her gün özel olarak gelen görevli tarafından yoğun dumanlı bir karışım yakılarak tütsüleniyordu. Yine de elektrik prizine takılan sinek kovucuları kullanıyorduk ama dışarıdaki sivrisinek ordusuna karşı savunmasızdık. Sinek ısırıklarını ilaçlı hindistan cevizi yağıyla tedavi ediyorlardı. Her dert için özel karışımla hazırlanmış ilaçlı yağları vardı ve yağlarla neler yapabildiklerini görmek, deneyimlemek gerçekten şaşırtıcıydı bizim için.
Üç haftalık tedavinin ilk haftasında tek terapist, ayurveda’nın en bilinen ve popüler masajı Abhyanga ile baştan ayağa tüm vücuda ılık yağ uygulayarak masaj yapıyor, bedeni ana tedavi aşaması olarak görülen ikinci haftaya hazırlıyordu. Antika gibi, ahşap bir masaj masası üzerinde, sadece mahrem bölgeyi örtmek üzere bağlanan bez parçası dışında çıplak şekilde uzanılıyor, terapistin yönlendirmesiyle çeşitli yönlere dönülerek bedenin her hücresine ilaçlı yağın nüfuz etmesi sağlanıyordu. Kadın hastalara kadın terapistler, erkek hastalara erkek terapistler masaj yapıyordu. Yağ masajı sonrasında masaj odası içerisindeki banyoda terapist tüm bedene bezelye ununa benzeyen killi bir madde sürerek ovuşturuyor, sonrasında dökülen sıcak su yağı tamamen temizliyordu. Bu hafta öğleden sonraları da terapistler odama gelip, mustarip olduğum omuz ağrılarım için omuzlarıma Pichu tedavisi uygulayıp, ilaçlı yağla karışık çamur gibi bir pelte sürdüler. Bir saat bekletip iyice kuruduktan sonra bir bez yardımıyla temizliyorlardı. İlk hafta klinik dışındaki yeşillik alanda yürüyüşler yapıp yakındaki küçük tapınakları, bir gün de araç kiralayıp Isha Yoga Centre’i ziyaret ettik.
Ana tedavi dönemi olarak görülen ikinci hafta Dhara ve Pizhichil masajı uygulandı. Masaj odasında altı terapist aynı anda çalışarak ikisi imbik benzeri bir mekanizma yardımıyla kesintisiz olarak alına vücut ısısı sıcaklığında yağ damlatırken (Shirodhara) dördü ellerindeki, ılık yağa batırılmış bezlerden yağ sıkarak tüm bedene hafif ve koordineli bir masaj (Pizhichil) yaptılar bir saat boyunca. Masaj masası üzerinde ve dışarıda tam bir teslimiyet hali… Bedenin fazlasıyla hassaslaştığı bu süreçte klinik dışına çıkmamak, rüzgâra ve güneşe maruz kalmamak gerekiyordu. Başımızı ve boynumuzu örtüyorduk korunmak için. Fazla okumak, yazmak, TV, bilgisayar kullanmak, gün içinde uyumak, tırnak kesmek, tıraş olmak, çıplak ayakla yere basmak kaçınmamız gereken davranışlardı. Aksi halde bağışıklık sistemi zayıflayıp beden enfeksiyonlara açık hale gelebilirdi. Meditasyon, dua ve kutsal metinleri okuyabilirdik. Balkondaki geniş masada, kuş sesleri eşliğinde Bhagavat Gita okuyarak geçirdim günlerimi ben de.
Ana tedavinin sona erdiği gün masaj bitiminde Puja, yani küçük bir tören yaptılar, adettenmiş. Yağ masajı sonrası yıkanma faslı bitip de banyodan çıktığımda odanın enerjisi değişmişti. Çiçeklerle süslenmiş tedavi masasının üzerine hindistan cevizi suyu döktük. Krişna`nın resminin durduğu köşede mum ve tütsü yakılmıştı. Mumun alevini yüzüme üflediler üç kez. Masaya da üç kez elimi sürüp yüzüme götürdüm bana gösterdikleri şekilde. O antika ahşap masada şifa bulan yüzlerce, belki binlerce hasta da yanımdaydı sanki o anda. Dua ile kutsanmış çiçek, pirinç, şeker ve muzdan oluşan bir paket verdiler sonra elime, odama götürmem için. Alnımda iki kaşın ortasına, Ajna Çakra’ya ve boğaz bölgeme, Vishuddha Çakra’ya özel bir boya sürdüler. Üçüncü göz yerinde bindi ile dolaştım o gün.
Son hafta kliniğin doktoru özellikle Vata bozukluklarında etkili Kashaya Vasti, yani ilaçlı yağın anal yolla enjekte edilmesiyle lavman uyguladı. İkisi az, sonuncusu daha fazla miktarda yağ olmak üzere üç gün yapıldı uygulama. Günlük yağ masajlarında da Navara Kizhi uygulandı. İki terapist tüm bedene ılık yağ uyguladıktan sonra içinde tedavi edici özelliği olan Navara pirinci, inek sütü ve bitkiler kaynatılarak elde edilen bir karışımın olduğu, yumruk büyüklüğünde, bohça formunda bağlanmış bir bez ile bedene farklı duruşlarda, hafif dokunuşlarla masaj yaptılar.
Tedavi bitiminde klinikten ayrılırken doktorlar tedaviyi desteklemek üzere ilaçlı yağlar ve ayurvedik ilaçlar ile doshalarımıza, beden tiplerimize uygun besin listeleri vererek, en az bir ay boyunca normal hayata dönmek konusunda acele etmememizi, bedeni yorucu, zorlayıcı her türlü aktiviteden uzak durmamızı, meditatif bir zihin ve ruh halini korumamızı öğütleyerek uğurladılar bizi.
Panchakarma tedavisi yol masraflarımız hariç kişi başı dokuz yüz dolara mal oldu. Bizim seçtiğimiz klinik geleneksel yöntemlerin kullandığı, konfor düzeyi ortalama, mütevazı bir klinikti. Aynı tedaviyi Hindistan’ın farklı yerlerinde daha lüks koşullarda, günlük yüz dolardan almak da mümkündü o zamanlar. Biz halimizden memnunduk. Yirmi bir günlük tedavinin bedenlerimize, zihinlerimize ve ruhlarımıza armağan ettiği hafiflik, arınmışlık, zindelik, yeniden doğmuşluk hissine paha biçilemezdi. Hindistan’dan ayrılırken beş yılda bir yeniden gelip panchakarma tedavisi alabilmeyi dilemiştim. Dileğim gerçekleşmedi gerçi ama Ayurveda Türkiye’de de yaygınlaşmaya başladı. Köyceğiz’de Devaköy’de ayurvedik uygulamalara erişmek mümkün artık ve ben pandeminin sona erip kendimi Devaköy’deki terapistlerin eline teslim edeceğim günleri iple çekiyorum.
Feride Eroğlu, Şubat 2020
Fotograf : Tima Miroshnichenko