Cum sociis Theme natoque penatibus et magnis dis parturie montes, nascetur ridiculus mus. Curabitur ullamcorper id ultricies nisi.

1-677-124-44227 184 Main Collins Street, West Victoria 8007 Mon - Sat 8.00 - 18.00, Sunday CLOSED
Follow Us
Photo by Karolina Grabowska

AYURVEDA VE BİTKİLER

Kadim Hint Tıbbı Ayurveda başta bitkiler olmak üzere doğadaki birçok maddenin tedavide kullanılması konusunda binlerce yıllık tecrübelere dayanan geniş bir bilgi hazinesi içermektedir. 

Eski zamanlarda bilge kişiler uzun süre ormanlarda gezip hayvanları ve insanları gözlemlemişler, hastalandıkları zaman onlara neyin veya hangi davranışın iyi geldiğini ya da onları nelerin hastalandırdığına dair bilgiler derlemişlerdir.  Rishiler denen bu araştırmacı seyyahlar bu yöntemlerin bazılarını kendi vücutlarında da deneyerek uzun yıllar süren tecrübelerini ve gözlemlerini DRAVYAGUNA RASA SHASTRA adı altında derlemişlerdir.

Esasen maddelerin nitelikleri ve tatları bağlamındaki etkilerinin derlendiği bu kadim bilgiye Eczacılığın Ayurvedik versiyonu da diyebiliriz.

Ayurvedik tıp, bitkileri, madenleri, hayvansal ürünleri ve bunların çeşitli kombinasyonlarını kullanır. Binlerce yıldır kullanılan bu ilaçların çesitli sınıflandırma listeleri, hazırlanış kılavuzları ve kendine özgü kodeksi bulunmaktadır.

Gerek yiyecek olarak yararlandığımız gerekse hayatımıza şifa, huzur ve duygusal anlamlar yükleyen bitkilerin sırlarını sizlerle paylaşacağım.

Ne yazık ki bu kadim bilginin de temelini, felsefesini ve mantığını anlamadan işi ticarete döken kestirme şifacılar tarafından müthiş bir bilgi kirliliği ile yalan yanlış bitkisel reçeteler ortalıkta dolaşıyor.Beden tipinizi yani yaratılıştaki özelliklerinizi, hastalık eğilimlerinizi bilmeden, mevsimleri, yaşınızı, geceyi, gündüzü göz ardı ederek herkese eşit uygulanma öneren bilgilere şüpheyle yaklaşınız.Ayurveda, 5000 yıldır gerek teorik temeli olan gerekse klinik düzeyde uygulama öngören dünyanin en eski Tıp sistemidir. Tıp bilimidir fakat esasen hastalıklardan korunmak için öncelikle beden tipini tanıyıp ona göre yaşamayı ve beslenmeyi ve böylece hasta olmadan önlemini alıp korunmayı önermektedir.

Ayurvedik yaşam tarzının önerdikleri

-basittir

-mükemmeldir

-zekice ve mantıklıdır

-insan psikolojisinin rahatsızlıklarını gidererek bu yolla hastalıkları tedavi edebilir.

Beslenme ve egzersiz yapma enerjilerin doğru kullanımına göre gerçekleştirilirse, uyarılan enerji doğru yönetilirse, buna bir de doğru beslenme ve bitkilerin doğru kullanımıyla elde edilen ilaçların yardımcı etkisini de katarsak sağlıklı olmamamız için hiçbir neden kalmaz.

Ayurvedaya göre eğer bir hastalık için verilen ilaç başka bir hastalık doğuruyorsa o ilaç değildir. Yani bir anlamda Ayurveda “yan etki” kavramını kabul etmez.

“Özel yiyecekler” olarak tanımlayabileceğimiz bitkiler ve otlar, belirli organların faaliyetlerini uyarırlar, kimyasal ilaçlara nazaran genellikle daha hafif etkiye sahip olduklarından yanlış kullanılmaları büyük hasarlara sebep olmaz, çünkü vücuttan daha çabuk atılırlar.

Ancak, ilaç olarak kullanılacak otların organik olarak yetiştirilmesi, dikkatle en uygun zamanda hatta saatte toplanmaları, doğru  şartlarda saklanmaları ve lazım olduğu zaman da doğru kullanılmaları gerekmektedir. Bu aşamalarda asla kimyasalların kullanılmaması gerekmektedir.

Ayurvedada ilaç olarak önerilen otların ille de Hindistan’da yetişen bitkiler olması gerekmez. Bu hem mümkün değil hem de belki kullanımına alışkın olmayan hasta için yararlı da olmayabilir.

O bakımdan bu bitkilerin bütün özelliklerinin çok dikkatle incelenmesi halinde başka iklimlerdeki eşdeğerlilerini bulmak da pekala mümkündür. 

Örnegin: Romatoid artrit tedavisinde kullanılan Ayurvedik ilaç “simhanad gugguli” yi bulamazsanız toz zencefil ve hint yağını karıştırarak tablet yapmanız halinde yakın bir fayda sağlayabilirsiniz.

Bitkiler, ışıkta gizli olan hayati duygusal dürtüleri yansıtırlar. Bu; bitkilerin, hediyesi, lütfu ve gücüdür.

Evren ve evrim, gizli potansiyellerin tezahürüdür (dışavurum). Her bir zerrede bütün vardır, çekirdekte bir ağacın bütün kodları vardır, ağaçta da ormanın.

Yani bilinç sadece insan merkezli değildir, her tür yaşam biçiminde kendini gösterir.

Yaşam, ilişkisel, birbirine bağlı, entegre ve karşılıklı olarak birbirinden beslenme ve birbirini gözetme sistemidir ve bu sadece fiziksel anlamda değil, psikolojik ve ruhsal olarak da geçerlidir.

Bilinç, varolma ve hayatla ilişkili olma hissidir. O halde bir bitkide de vardır, bir taşta da hatta onun atomlarının içinde de gizlidir. Yani yaşayan herşeyin duyguları vardır.

Bizler duyguları sadece insani bakış açısıyla yorumlama eğilimindeyiz. Doğayı gözlemlerseniz bitkilerin ve hayvanların bazı insanlardan daha fazla duygu yansıttıklarını görebilirsiniz.

İnsan, bir küçük evren (microcosm) olarak bünyesinde elementleri mineralleri, hayvansal ve bitkisel alemi de barındırır. Nasıl insan vücudunda bitkilerin yapısal enerjisi yatarsa aynı şekilde bir bitkide de insan olma potansiyeli mevcuttur.  Ancak farklı olarak bitki düzeyinde duygular saf ve pasif biçimdedir. İnsanlarda ve hayvanlarda duyguların tezahürü daha aktiftir ama çoğu zaman güzellikten uzaktır. Bitkilerdeki bilinç birliğin saf hali düzlemindedir. 

Bu nedenle daha psişik ve telepatiktir.

Yaşam formları doğadaki güçlerin alışverişi ve taşınması için istasyonlardır. Her şey diğerini beslemek ve karşılığında da kendini beslemek icin var olmuştur. Bu anlamda doğadaki her alem (insanlar, hayvanlar, bitkiler alemi) hayat alışverişine hizmet eder.

Hayat, yıldızların gücünün ve astral güçlerin ışığıyla ve bu ışığın iletilmesiyle kaimdir. Dünyayı, bütün yıldızların, hayat olarak oluşan, gelişen ve yayılan kozmik enerjilerini çekip özümseyen devasa bir radyo alıcısı olarak düşünebiliriz. Bu güçler yalnızca maddesel değil, doğa üstü ve manevi enerjiler de içerirler.

Bitkiler bize güneşin ve evrendeki diğer yıldızların ışıklarının  besleyici gücünü ve sevgisini verirler. Bitkiler tarafından özümsenen bu kozmik enerjiler astral bedenimizi besler, sürdürür ve büyütür. Bu anlamda bitkilerin varoluşu büyük bir bağış ve fedakarlıktır. Çünkü onlar sadece besin değerlerini değil aynı zamanda yıldızların ışığını ve sevgisini de taşıyan kozmozun kuryeleridir. Onlar bize evrensel ışığı sunarlar, biz de evrensel hayata dahil oluruz.

Bitkiler, hem fiziksel hem psikolojik besin kaynaklarımızdırlar. Duygularımız kendi içsel çiçeklerimizdir ve hayatı ve doğayı algıladığımız ölçüde büyürler.

Bitkiler ışığı hayata dönüştürmek için var olmuşlardır. İnsanlar hayatı saf bilince ve aşka dönüştürmek için var olmuşlardır.İşte bu üçlü; ışık, hayat ve aşk her biri bir diğerinin ifadesidir, aynı varoluşun üç ayrı boyutudur.Bitkiler ışığı fotosentez yoluyla yaşama dahil ederler. İnsanlarsa yaşamı algıları yoluyla bilince dönüştürürler.

Doğru bir algılamayla gören görülen olur, gözleyen de gözlenen…

Sanskrit dilinde “bitki” OSADHi dir.

(OSA=saf olanın yanarak dönüşmesi,

DHI= kap, zihin)

Oshadi iyileştiren bitki anlamındadır. Ama kelimenin kökü “ışığı taşıyan” deyiminden de gelmektedir.

Vedalarda ise bu kelime sadece bitkiler için değil yaratılıştaki bütün oluşumlar için de kullanılır. Buna göre insan bilincin bitkisidir. Evrimin alt seviyedeki sürecinde bitkiler zihni ve sinir sistemini besledikleri için insanın evrimine düşük bir düzeyde katkı sağlarlar.

Sonuçta bütün evren ışığın metamorfozudur.

Bizim dünyamızın dışındaki ışık ve hayat kaynağı güneştir. Bu güneş aslında iç dünyamızda da yaşam kaynağıdır. Bu içsel güneş bizim kendi öz benliğimizdir. (Buna Purusha veya Atman denir).Bitkiler bizi dışarıdaki güneş ile buluşturur, içimizdeki bitki diyebileceğimiz sinir sistemimiz de içimizdeki güneşle.Dışın ve için uygun şekilde buluşması ışık ve hayat döngüsünü oluşturur ve farkındalığın serbestce akmasını, zihnin özgürleşmesini sağlar. 

Bu, güneşin güneşe kavuşmasıdır ki manevi bir festivaldir.

Bitkileri, otları güçlerini bilerek doğru biçimde kullanırsak işte, iç bitkimiz olan sinir sistemimiz de sağlıklı bir şekilde beslenmiş olur. Bu algımızı hem yükseltir hem de doğru yöne kanalize eder. Bir bakıma bitkiler de mantralar gibi  kutsal değerler taşırlar. Bu nedenle eski devirlerde insanlar bitkiler alemini sadece doğanın güzelliğini yansıttıkları için değil aynı zamanda  getirdikleri güçler nedeniyle de adeta kutsamışlardır.

Doğru bir Herbalist olmak için çok iyi bir gözlemci olmak gerekir.Bu, otların varlığına duyarlı olma ve evrenin bitkisel ışığının farkına vararak onları kötü ve bencilce kullanmamayı gerektirir. Bitkinin diline kulak verir ve onunla insanmış gibi konuşursanız size çok iyi bir öğretmen olacaktır.

Ayurvedaya göre hayvanlar ve bitkiler aleminde de insan vücudunda zihninde ve bilincinde olduğu gibi aynen beş elementin(unsurun) ve yedi dokunun bileşenleri etkendir. Özellikle bitkilerinin yedi dokusu insan vücudunun dokularıyla ilintilidir.

Element               İnsandaki etkisi                   Bitkideki etkisi

Eter                     vücudun boşlukları               hücreler arasındaki alan            

Hava                   soluma ve hareket                 yapraklar

Ateş                    vücut ısısı, renk                     çiçekler

Su                       plazma, vücut salgıları          özsu ve reçineler         

Toprak                yoğun vücut dokuları           gövde ve kök                       

İnsan dokuları (dhatular)                         Bitki dokuları

Rasa(plazma)                                          yaprak suyu veya hücresel özsuyu

Rakta(kan)                                              bitkinin özütü,

Mamsa(kas)                                            yumuşak kabuk

Meda(yağ)                                               reçinesi veya sızıntısı

Ashti(kemik)                                            dallar, saplar

Majja(sinir)                                              yaprak damarları

Shukra ve Artava(üreme)                        kokulu çiçek, meyve ve tohumlar

Bitkilerin üreme sistemleri çiçeklerdir, o nedenle çiçekler insanların üreme sistemleri üzerinde etkilidirler. Bitki kökleri, vücudun alt bölgesi özellikle sindirim kanalları ile ilgilendirilebilir, saplar vücuttaki su kanallarını etkiler, kabuklar kas ve ciltle ilişkilendirilebilir. Ciğer vazifesi gören yapraklar vücuttaki solunum sistemiyle etkileşir. Meyve ise yedi dokunun tamamını etkiler.

Bitkilerin AGNİSİ

Sindirim ateşi anlamına gelen ve herşeyde olan AGNİ bitkilerde de vardır. Bitkiler, güneş ışığını sindirdikleri için agnileri vardır.Bitkilerden aldığımız agni vücudumuzdaki toksin birikimi olan Amanın kötü etkili (negatif) yaşama gücünü olumlu bir yapıya dönüştürür. Sonuçta vücudumuzda nötralizasyon ve uyum sağlanır. Yani kendi agnimizle kozmik agni harmanlanmış olur.

Bitkiler vücudumuzun agnisinin tamamlayıcısı olabilirler. Bu suretle oto immune sistemin yenilenmesine de yardımcı olmuş olurlar. Böylece agnimizin “eldiveni” olan auramızın gücü de yenilenmiş olur.Doğru bitkiyi ve baharatı seçerek onu doğru biçimde kullanmak agniyi de besler böylece beden-zihin enerjisi güçlenir, sindirim yoluna girer.

TRIGUNAS (3 NİTELİK)

Doshaların yanı sıra doğada yaratılan her şeyin SATTVA, RAJAS VE TAMAS olarak adlandırılan üç temel niteliği vardır.

SATTVA yaratıcı zekayı, akıl ve bilgiyi temsil eder.

RAJAS aktiviteyi, hareketi temsil eder

TAMAS durgunluğu, ataleti, karanlığı temsil eder.

Ayurveda bitkileri bu üç özelliğe göre de sınıflandırır. Ayurvedik eczacılıkta esasen doğadaki satvik nitelikteki bitkilerin kullanımı esassa da gereken hallerde rajasik ve tamasik nitelikte veya etkideki bitkiler ve baharatlar da kullanılır.

Niteliklerden bahsederken bir de 20 niteliği zikretmemiz gerekir. Bunlar, birbirinin zıttı olan 10 çiftten oluşur:

Ağır x Hafif

Yavaş x Keskin

Soğuk x Sıcak

Yağlı x Kuru

Yapışkan x Katı

Yoğun x Sulu

Yumuşak x Sert

Statik x Hareketli

İnce x Kaba

Bulanık x Berrak

Temel Ayurveda derslerinde öğrendiğimiz besinlerin tatları bitkiler, otlar ve baharatlar için de geçerlidir.Tatlı, ekşi, tuzlu, keskin, bitter (veya buruk) olmak üzere ayrılan tatlar 

beş elementin ikişer ikişer kombinasyonudur. Ama hepsi SU elementine dayanır. Tadı taşıyan sudur. Dilimiz ıslak olduğu için tadı alır. Her tadın da kendine mahsus etkisi vardır.

Tat yani RASA besini ağzımıza aldığımızda pranaya dahil olur ve sinir sistemini etkileyerek beynimizi uyarır. Bedeni uyandırır ve canlı tutar. Hastalandığımızda tat alma duyumuzu kaybederiz. Tat, iştah ve sindirim birbiriyle yakından ilişkilidir. Düşük agni ve ama birikmesinin var olduğu yüksek ateşli hastalıklarda tat alamama hali görülür.

Tatların, doshaları artırma ve azaltma güçleri vardır. Bu nedenle doshaların dengelenmesinde en temel rolü oynarlar.

Bu bakımdan Ayurvedada tatların doğru kombinasyonu ve etkilerinin doğru yönlendirilmesi bağlamında “yemek pişirme” adeta bir alt bilim dalıdır. Çünkü yemek pişirirken kullandığımız malzemelerle bir kaç tadı karıştırmak durumunda kalırız. Bu nedenle doğru pişirme Ayurvedada hayati önem taşır.

Tatların duygularla ilişkisi

TATLI (Madhura)                 Mutluluk, bağımlılık, hırs

EKŞİ (Amla)                         Kıskançlık, nefret, eleştirme

TUZLU (Lavana)                  Bağımlılık, hırs, aidiyet, sahiplenme

KESKIN-YAKICI (Katu)        Kızgınlık, huzursuzluk, reddetme, inkar

BURUK-KEKREMSİ

Bitkilerin enerjisi (VİRYA)

Buradaki sınıflandırma yukarıda anlatılan triguna ve 10 çift nitelikle ilgilidir.

Bitkiler, tatları yoluyla ısıtıcı ve serinletici etkilere sahiptirler. Ayurveda bu yönüyle de bitkileri sınıflandırır.Isıtıcı otlar, susuzluğa, yorgunluğa, yanma hissine neden olur sindirimin hızını artırır. Böylece PİTTA’yı yükseltir. KAPHA ve VATA yı düşürür.

Soğutucu otlar, canlandırır, tazeler, dokuları besler böylece PİTTAyı azaltır fakat kanı temizleme özellikleri olduğu için genellikle VATA ve Kapha’yı artırır.

“ısıtıcı ve soğutucu enerjiler” Ateş (AGNI) ve Su (SOMA) enerjileridir.

Bitkilerin bir diğer enerji etkisi de kurutucu veya nemlendirici olma etkileridir.

Bitkiler ve otlar, vücuda hafiflik veya ağırlık vermelerine göre de sınıflandırılırlar. (Örneğin ekşi tadı olan bitkiler, hazmı kolaylaştırarak vücutta hafiflik sağlarlar)

Bitkilerinin hazmedildikten sonraki etkileri (VİPAKA)

6 tat, vipakalarina göre 3 gruba indirgenebilir.

Tatlı ve tuzlu tatların sonraki etkisi tatlıdır.

Ekşinin sonraki etkisi Ekşidir

Bitter, Keskin-yakıcı ve kekremsi tatların sonraki etkisi keskin ve yakıcıdır.

PRABHAVA

Bitkiler bildiğimiz özelliklerinin ötesinde daha subtil, ince, özel potansiyel güçlere sahiptirler. Buna PRABHAVA denir. Mantraların ve bazı ritüellerin düşünceyi aşan güçleriyle ya da bazi kıymetli taşların haricen kullanılmasıyla gerçekleşen içsel değişim de PRABHAVA kavramıyla açıklanır.

İLAÇ OLARAK KULLANILACAK OTLARIN HAZIRLANMASI

Hastalığın belirtisine, kökenine ve nedenine göre her otun ve bitkinin hazırlanış metodu farklıdır.

Sarımsağı örnek verirsek;

Uykusuzluk çeken Pitta doshası olan birine

Sütte kaynatın, sarımsağı içinden çıkarıp sütü içirin

Hastalık sonrası zayıf düşmüş nekahat devresinde biri için

Ghee ile karıştırarak yemeklere katın

Düşük agnisi olan biri için

Bütün diş halinde ghee ile soteleyin ve yemeklerden önce çiğnetin

Osteoartrit için

Sarmısaklı bir hint turşusu olan CHUTNEY sosunu yemekle birlikte verin

Açık yara, fistül ve siğilleri iyileştirmek için ayrıca artirit ve kas spazmlarında

Çiğ sarımsak suyu veya püresi

Çocuklarda soğuk algınlıklarının çok sık tekrarlanması durumunda

Soyulmuş sarımsağı tesbih gibi ipe dizip boyun bölgesine sarın

Vücuttan toksinleri atmak için

Sarımsak haplarını başka bazı detoks otlarıyla birlikte kullanabilirsiniz

Vata hastalıklarında barsaklarda biriken ama’yı yok etmek için (bazen) sarımsak kaynatılarak hazırlanan bir müshil kullanılır.

Taze otların ilaç olarak kullanılmasında geleneksel olarak 5 ana yöntem uygulanır. Bunların hepsinde esas amaç, bitkinin temel özelliğinin kaybolmamasıdır.

Suyunu çıkarmak  (SVARASA)

Geleneksel olarak bez arasında ezilerek su çıkartılır.

Püre yapmak  (KALKA)

Ezdikten sonar bal veya ghee eklenerek kullanılır

Kaynatarak özünü çıkarma   (KVATHA)

Soğuk demleme   (HIMA)

Sıcak demleme   (PHANTA)

3,4 ve 5. maddelerde bitkiler eklenen su, yağ veya bal miktarı ile sıcak demlemede ateşin azlığı veya çokluğu ve ayrıca kaynatılacaklarsa elde edilecek sıvının oranı gibi konular her bitkiye göre değişmektedir. Bunlar kitaplarda ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Demlemeler bazen su yerine süt ile de yapılmaktadır.

Bunlara ilaveten kurutulmuş otların tozu da yaygın olarak kullanılır (CHURNA)

Keten bezler arasında öğütülmesi önerilen tozlar yalnız başına alınmamalı, bal veya ghee 

ile karıştırılmalıdırlar. Toz haline getirilmiş otların kullanım ömrü kısadır. (en fazla 6 ay)

Taze sıkılmış sular, lapalar ve demlemelerin ömrü biraz daha kısadır. Kurutulmuş otların avantajı 1 yıl kadar özelliklerini kaybetmeden saklanabilmeleridir.

Ayurvedik eczacılıkta günümüzde tablet haline getirilmiş remedyler de kullanılmaktadır. (GUTİ ve VATİ ler) Bunların en başında geleni GUGGUL’dur. Guggul Hindistan’a özgü bir ağacın reçinesidir. Bundan özel olarak bir hap yapılır ve çok yaygın olarak sinir hastalıklarında, artrit tedavisinde ve kilo verdirmede kullanılır.

TIBBİ YAĞLAR

Bunlar otların, tohumların veya bitkilerin bazı yağlarla karıştırılmasıyla elde edilirler. Genellikle baz olarak susam yağı kullanılır. Bu yağlar daha çok plazma, kan ve kas dokularına nüfuz etmek suretiyle etkili olurlar. Agniyi ve sindirim gücünü arttırırlar. 

Ayurvedik tedavide kullanılan yağların hazırlanma yöntemleri:

1 ölçü ot, 4 ölçü yağ, 16 ölcü su kısık ateşte 4 ila 8 saat arasında suyu tamamen buharlaşıncaya kadar kaynatılır.

Ot demlendikten sonra eşit miktarda yağ ile karıştırılır. Sonra su buharlaşana kadar kaynatılır.

Nane, yasemin veya kafüru gibi aromatik bitkiler ısıya dayanıksız olduklarından tozları yağ ile karıştırılır, yağın içinde 24 saat ila 48 saat arasında bekletildikten sonra süzülerek kullanılırlar.

Isıdan etkilenmeyen biber, sarmısak, hardal gibi otlar doğrudan  yağa karıştırıldıktan sonra kısık ateşte 3-4 saat kaynatılır sonra süzülür.

Sarımsak veya zencefilin taze sıkılmış suları eşit miktarda yağ ile karıştırılıp su buharlaşıncaya kadar kaynatılabilir.

Her otun veya tohumun yağla karışım oranları farklıdır. Bunlar Ayurveda kitaplarında ayrıntılarıyla anlatılmıştır.

Bu yağlar vücut masajında, göz ve kulakların yıkanmasında kullanıldığı gibi, yaralara pansuman yapmada, ülser gibi durumlarda ağızdan alınarak, lavman olarak, buruna damlatılarak veya vajinal duş olarak kullanılabilirler.

TIBBİ GHEE (Siddha Ghrita)

Normal ghee gibi yapılır ancak köpüğü alınmaz bir iki damla su konur. Soğutulur süzülür, Yemeklerde kullanım şekliyle tıbben kullanımı farklıdır. Ayurvedaya göre Ghee her derde devadır, neredeyse iksirdir. 

Hastalığın cinsine, doshalara ve  zamana göre çeşitli otlarla karıştırılarak mükemmel sonuçlar alınır.

Ghee ojas’ı geliştirir, (kalp çakrada yerleştiğine inanılan, bütün dokulardan süzülmüş hayat enerjisi). Agniyi ve diğer bütün sindirim enzimlerini besler. Diğer yağlar gibi karaciğer yağlanmasına neden olmaz. Kemik ve sinir dokusunu besler. Eklemleri ve ligamentleri yağlar, en önemlisi de beyni, zihni ve algıyı besler.

Pitta hastaliklarinda bitter tadı olan bitkilerle karıştırılırsa ateş düşürücü etkisi vardır. En çok da kuruluğun sebep olduğu Vata problemlerine iyi gelir.

Çoğunlukla ağızdan alınır. Ancak buruna da uygulanır. (nasya). Haricen kullanıldığı durumlar da vardır.

Hangi hastalık için hangi otlarla karıştırılması gerektiği ve miktarları çeşitli Ayurveda kitaplarında mevcuttur.

KOMBİNASYONLAR, ETKİ ARTTIRICI VE AZALTICILAR (ANUPANA)

Ayurvedik tedavide bitkilerin neyle birlikte alındığı, etkilerini arttırma veya yan etkileri yok etme bakımından önemlidir.

Örneğin:

Zencefil bal ile birlikte kullanılırsa balgam sökücü ve mukus atıcı etkisi artar.

Isıtıcı otların Pittayı artırma özellikleri sütle birlikte alındıkları takdirde azalır.

(Anupana kavramını adeta ilacı tatlandırarak lezzetli hale getirme diye tanımlayabiliriz.) Elbette bunlar artan doshaya göre değişir.

Birlikte alınan maddenin soğuk ya da sıcak oluşu da çok önemlidir:

Sıcak suyla alınan otlar Vata ve Kaphayı düşürür. Soğuk su ise Pittayı düşürür. 

Örn: Zencefilli limonlu sıcak çayın etkisiyle zencefilli limonlu soğuk suyun etkileri 

tamamen farklıdır.

Hasta ateşliyken soğuk içecek vermek doğru değildir. Her zaman sıcak içecek alınmalıdır. Çünkü soğuk merkezi sindirim ateşini azaltır bu durumda vücut ısısı ateşi vücudun dış yüzeyine taşıyacaktır. O bakımdan sıcak içecek içmek buna karşın vücudu serin tutmak gerekir.

Otlarla alınan maddelerden

BAL     Onları kan ve plazma dokusuna taşır

SÜT      Plazma ve kan dokusuna taşır

ALKOL Daha subtil dokulara, sinirlere taşır, canlandıricı ve metabolizmayi çalıştırıcı tonik etkisi de vardır.

SAF ŞEKER’in de Anupana etkisi vardır. Ateş düşürür veya dokuları fazla ateşten korur (dokuların da agnisi vardır).

Ayrıca GHEE, MEYVE ve ET SULARI da anupana olarak görev yapabilirler.

İLAÇ HAZIRLAMA KAPLARI

Ayurvedaya göre bitkisel ilaçların içinde hazırlanacağı kapların genellikle toprak olması gerekir. Zira bu kapların yapıldığı toprak da bitkinin kökünü saldığı topraktır ve o zaman aralarında bir etkileşim olacağından hazırlanacak ilacın gücü de daha fazla olacaktır. 

Ancak belirli hallerde belirli metallerden yapılmış kapların kullanımı da öngörülmüştür. Örneğin kapha yükselmesi durumunda verilecek otların hazırlanmasında Bakır, Pitta hastalıkları için hazırlanacak karışımların Gümüş kaplarda hazırlanması bu metallerin serinletici etkileri olması bakımından önemlidir. Vata hastalıkları ilaçlarının 

hazırlanmasında da topraklama özelliği nedeniyle demir kap kullanılması önerilmektedir. Toksik özelliği insan vücuduna geçtiği için alüminyum kap hiçbir şekilde kullanılmamalıdır. Elektrikli ocak yerine ateş yanan ocak kullanılmalıdır.

MANTRA Etkisi

Ayurvedada tedavinin fiziksel ve ruhsal olmak üzere 2 ayağı vardır. Fiziki tedavi esasen otlara ve bitkilere dayalıdır. Mental tedavinin temeli ise mantralardır.

OM mantrasının kozmik yaratıcı titreşimi yansıtma özelliği vardır.

Bitki, tohumundaki yaratıcı enerjiyi ve potansiyeli vücuda aktarır, mantra ise ruha aktarır. 

Bu ikisi her zaman birbirini tamamlar.

Mantra sadece mekanik bir biçimde bazı kelimeleri arka arkaya söylemek değildir. Bunun meditasyonla birlikte yapılması gerekir.

Nasıl ki yemeği pişirirken sevgiyle pişirmek onun besleyici özelliğini arttırıyorsa tedavide kullanılacak bitkisel ilaçları hazırlarken mantra kullanmak da  iyileştirici özelliği arttıracaktır. Ayurvedada her terapi için ayrı Mantra vardır. Burada bunları anlatma imkanımız yoktur. Ama esas bir Mantra vardır ki, hemen bütün otların hazırlanmasında kullanılabilir.

Bu da Tanrıça DEVİ’nin ilahi enerjisini doğaya yansıttığı titreşimi yansıtan Mantradır.

OM   AİM   HRİM   KLİM   CHAMUNDAYAİ   VİCHE

Bu Mantrayı bitkisel ilacı hazırlarken ya da iyileşmek için kullanırken 108 kez tekrarlamak büyük ölçüde iyileştirici etkisini arttırır.

Mantraların görünürdeki kalıpları, şablonları ise YANTRA lardır. Yantralar, mistik diyagramlar ve geometrik şekillerdir ve kozmik enerjileri hapseden MANDALA lardır. Çoğunlukla enerjiyi hapseden üçgenlerin iç içe geçtiği şekillerdir.

Bitkisel ilaçların hazırlanması sırasında Mantraları söylerken o mekanda Yantraların bulundurulmasına da özen gösterilir. Bu şekiller ipek, ağaç, bakır, altın, kristal, cam ve kıymetli taşlar üzerine resmedilebilirler. İlacın hazırlandığı ya da kullanıldığı ortamı temizleyip arındırdığına inanılan Yantralar vücudun çeşitli yerlerine, özellikle ÇAKRA ların olduğu varsayılan bölgelere de konularak enerji tıkanıklıklarını açmaya yardımcı olurlar.

Ayurvedik ilaçların hazırlanması sırasında genellikle SHRI Yantra bulundurulur.

BHASMALAR

Ayurvedik eczacılıkta metal özü-ruhu diyebileceğimiz “BHASMA” lar da kullanılır. Bhasma çok karmaşık bir işlem sonucu metallerden elde edilen tıbbi bir maddedir. Bu işlemler sonucu metalin toksik özelliği yok olur ve vücuda uyumlu hale getirilir.

Altın, gümüş ve civa en çok kullanılan madenlerdir.Bhasma, çok uzun bir  işlemden sonra elde edilir.

Metal önce kızıl kor haline getirilene kadar ısıtılır. Sonra sırayla aşağıdaki maddelerden her birinde 7 kez 7 ayrı kaba konarak tekrar tekrar ısıtılır.

Susam yağı

İnek sidiği

İnek sütü

Yoğurt

Buttermilk

Tereyağı

Ghee

Yani 49 kez 49 ayrı kapta ısıtılıp bekletilmiş olur.

(Buttermilk: Yayık ayranı, yayık altı suyu, sütle ayran arası yağlı bir bakteri ürünüdür)

Sonra bu metal yakılarak kül haline getirilir. Bu kül oksitli değildir. Kimyasal analize tabi tutulursa metalin moleküllerine ratlanmaz. Parmaklarınızın arasında ezerseniz cilde nüfuz edecek kadar ince bir toz halindedir. Bhasmalar doğrudan plazma dokusuna girerek serbest radikalleri atıp normal sağlıklı hücresel metabolizmayı yeniden tesis ederler.

Bhasmalar bitkilerle karıştırılarak en çok kullanılan ve etkili Ayurvedik ilaçlar elde edilmektedir. Bunlar hiç bozulmayan, son kullanım tarihleri olmayan ilaçlardır.

Örneğin Triphala’da demir bhasması vardır.

En kıymetlisi CIVA bhasmasıdır. Civa aslında toksik bir metal olmasına rağmen bu yöntemle elde edilen bhasması toksin içermez. Batı tıbbında özellikle Amerika ve Avrupa’da bhasmaların kullanımı yasaktır.

ASAVA VE ARISHTA

Asava fermentasyona uğratılmış taze bitki suyunun tıbbi şarap haline gelmiş şeklidir. Geleneksel olarak fermantasyonu hızlandırmak için Hindistanda ve uzak doğuda yetişen Yakan ot, alev ağacı Japon Akça Ağacı denen (woodfordia fruticoza) bir çiçek ilave edilir.

Arishta taze bitkiden değil kurutulmuş bitkiden kaynatıldıktan sonra fermente edilmiş forma verilen addır.

Bunların kullanımı da gene kişiden kişiye, dosha dengesizliğine, zamana göre değişir. Agni çok yüksekse Asava tercih edilir, düşük agniyi yükseltmek için ise Arishta verilir.

 

Yıldız Kaşıkçı Telatar
Mayıs-Kasım 2021

Fotograf: Karolina Grabowska