Devaköy Röportaj
Sizleri tanıyarak başlayalım mı?
Özlem Fraser: Çalışma hayatından emekliyim. 2017 yılında Köyceğiz Sokak Yogası Günlerine ailece katıldık. Köyceğiz’e, bu mesire alanına girdiğimiz anda başka bir dünyaya adım atmış gibi hissettik, sonrasında da yerleştik..
Ruhsan Sencer: Emekli diş hekimiyim.
Funda Yalılı: Emekli fizik öğretmeniyim. 41 yıldır Köyceğiz’de yaşıyorum eş durumundan Köyceğizliyim.
İclal Sarp: 20 yıl kadar sigorta sektöründe, çok uluslu şirketlerde bütçe planlama ve mali koordinatörlük yaptım. Aksigorta mali koordinatörlüğünden emekli oldum. Kısa bir süre mentorluk ve coaching ile ilgilendim ama asıl uzmanlık alanım bütçe raporlama oldu.
Ebru Gümüş: Tekstil sektöründe çalıştım, genel müdürlük yaptım. Daha sonra çok yorulduğumu anlayıp bir mümessillikte çalıştım. 2017’de Köyceğiz’de festivale katıldım. Doğayı gerçekten çok seven birisi olarak Köyceğiz’e vuruldum diyebilirim, beni bir şekilde çekti. Geçtiğimiz Mart ayından beri de burada yaşıyorum.
Elif Kuleyin: Fizik bölümü mezunuyum. Mezun olduktan sonra öğretmenlik, deney merkezinde bölüm sorumluluğu ve iş güvenliği uzmanlığı yaptım. 2017’den beri profesyonel olarak yoga yapıyorum. Köyceğiz’e 2019’da yerleştim.
Ahu Başer: Akdeniz Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Bölümünü bitirdim. Otelcilik sektörünün çeşitli alanlarında çalıştım. Daha sonra yönetici asistanlığı yaptım. 2013 yılında ana-baba toprağıma, çocukluğumun geçtiği Muğla’ya yerleştim.
Devaköy Doğal ve Sağlıklı Yaşam Derneği’nin çıkış noktasının Köyceğiz Sokak Yogası Günleri etkinlikleri olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Sokak Yogası Günlerini konuşmadan olmaz. Nasıl başladı ve nasıl devam etti bu etkinlikler?
Funda Yalılı: Emekli olduğumda ‘vaktimi nasıl geçiririm’ diye düşünüp üzülürken; Ferhan Anıkyöş Yüksel’in Ankara’dan Köyceğiz’e geldiğini duydum. Onun yoga derslerine katılmaya başladım. Zaman içinde grubumuz büyüdü, eve sığamadık. Ferhan ve biz, 10 kişilik grup burada, Kulak Mesire alanında açık havada yoga yapmaya başladık.
Ruhsan Sencer: Ben yogaya 55 yaşında Ferhan Hoca ile başladım. Köyceğiz’e yerleşmiş bir grup olan bizler burada Ferhan hocamız ile yoga yaparken Ferhan’ın talebeleri, eşi dostu arkadaşları kendisini ziyarete gelmek istiyorlar. Ferhan da onlara “hadi gelin burada sokaklarda yoga yapalım” diyor. Sokak Yogası Günleri’nin başlangıcı bu. Öyle planlı programlı bir şey değildi. Facebook’tan yazıldı, Ferhan’ın çevresi çok geniş olduğu için sanıyorum 100-150 kişi civarında bir katılım oldu. Yanlış hatırlamıyorsam 29 Ekim 2016 gibi bir tarihti.
Böyle bir katılım olunca, çok keyifli ve güzel geçince ‘bunu festival havasına dönüştürelim’ fikri ortaya çıktı. Tarih olarak Ekim ayının ilk haftası belirlendi. Onun üzerine, Ferhan programları yaptı. Programların yapılmasında Gamze Polatoğlu Bozacı çok yardımcı oldu, festivalde bize inanılmaz destek verdi. Biz burada yoga yapmaya devam eden grup olarak ‘ev sahipliği yapalım’ dedik; tamamen gönüllü olarak. Aslında gönüllüğün dışında hiçbir sorumluluğumuz yoktu. Yani herkesin aslında sorumlu olduğu ama kimsenin sorumluluğunun olmadığı enteresan bir organizasyondu. Yeri geldi ben kendi adıma tuvaletleri bile temizledim. Öyle bir sistem ki ekip olarak bütün Mesire alanını temizledik.
Süreç keyifli gitti, her sene katılımcı sayısı arttı, biz de gönüllü yardım etmeye devam ettik. Acayip keyifliydi. O bir haftaya inanılmaz konsantre olup her şeyi bırakıp sabah altıdan gece ona kadar buralardaydık. Köyceğiz Sokak Yogası Günleri böyle büyüdü.
İclal Sarp: Köyceğiz Sokak Yogası beş sene üst üste gerçekleştirildi. Ferhan hocanın ismi söz konusu olunca birçok değerli yoga hocası beş sene üst üste, hiç aksatmadan büyük bir içtenlikle buraya geldi. Her sene ayrı bir tema altında buluşuldu ve harika şeyler yaşandı. Ama Köyceğiz Sokak Yogası Günleri’nin bence en can alıcı özelliği, bir karma yoga olması; yani para pulun işin içine girmediği, tamamen gönüllülüğün işin içinde olduğu bir etkinlik olması. Bunun ‘bu dünyada, bu acımasız kapitalizm içerisinde bir örneği yaşanır mı’ sorusunun cevabı kendiliğinden çıktı. Bu etkinlik etrafında toplanan insanlar hiçbir zaman bir bedel beklemediler. Hiçbir zaman da bir tartışma, bir sıkıntı, bir çekişme olmadan bu dünyada da böyle işlerin yapılabileceğinin örneğini bize gösteren işler yapıldı.
Funda Yalılı: Festivalde hiç tanımadığım insanlarla konuştuğumda, çok etkilendiklerini ve kesinlikle bir daha geleceklerini söylüyorlardı.
Ruhsan Sencer: Kendi adıma yoga ve etrafındaki çeşitliliği bu festivalle öğrendim. Ayrıca buraya gelen hocaların kendi egolarını nasıl törpülediklerini yıllar içerisinde birebir izledim. Dolayısıyla bu festival, hocalarda dahi çok büyük farkındalık yarattı. Tam bir eğitim alanı oldu. Burada toplanan kalabalığın sinerjisinin çok etkili ve mükemmel bir şey olduğu düşünüyorum. Son festivalde katılımcı sayısı 500 kişiyi bulmuştur. 500 kişi, 1 kişiyi etkilese alan genişliyor zaten; müthiş bir network oluşuyor.
Ahu Başer: Ben de ilk 2017 yılında geldim Köyceğiz Sokak Yogası günlerine. Çok iyi hatırlıyorum; etkinliğin bittiği gün, gelecek yıl için otel rezervasyonumu yaptırmıştım. Çünkü çok etkileyici bir deneyimdi. Bu bir ruh işi, emek işi ve bir sinerji. Aynı niyette olan insanlar festivalde birleşti.
Sokak Yogası günlerinden sonra neden Devaköy Derneği çatısı altında örgütlenmeyi tercih ettiniz?
Özlem Fraser: Çalışma hayatımın tamamı köklü bir dernekte geçti. Dernek, sahibi olan bir organizasyon değil; üyeleriyle, gönüllüleriyle var olan bir oluşum. Sokak Yogası Günleri’nin ruhu da organizasyon açısından böyle bir yapı ile uyumlu.
Burada da dernek bünyesinde birtakım şeyleri kurumsal olarak yapmakla daha çok kişiye ulaşabileceğimizi ve sürdürülebilirliğe biraz daha yaklaşabileceğimizi düşündük. Aynı zamanda biraz daha görünür olmakla, ne yaptığımızı gören ve bilenlerin dâhil olmasıyla kurumsallaşma “daha kolay” olacaktı.
İclal Sarp: Dernek olmadan üç yıl öncesinden itibaren şöyle bir kaygı başlamıştı. Aklımıza fikirler geliyor, projeler üretiyoruz ancak bunları yapmaya kalktığınızda bir tüzel kişilik gerekliliği karşımıza çıkıyordu. Şirketleşme fikrine sıcak bakmadık, çeşitli nedenlerden dolayı. Sonunda, Özlem’in deneyiminden hareketle, dernek olarak istediklerimizi yapabileceğimize karar verdik. Pandeminin ortasında ‘olur mu olur, yapar mı yaparız; hadi’ dedik. Sonrası kendiliğinden aktı. Yani kuruluş öyküsü üç yıl, kurulma kararı ve gerçekleştirilmesi 17 Eylül 2020.
Devaköy ismi nereden geliyor?
Ortak Whatsapp grubumuza yazarak herkesin isim önerilerini aldık. Gamze eski Vedik metinlerdeki “Deva”dan gelen ve aynı zamanda devanın şifa anlamını da içeren bu sözcüğü önerdi. Köyceğiz’in gölüyle, ormanıyla, Ölemez ve Sandras dağlarıyla, kaynak suları ve ayrıca kükürtlü sularıyla; kısaca her şeyiyle bir şifa kaynağı oluşu bu isimde bütünleşir dedik. Aynı zamanda biz köyüz, yani Köyceğimizin köy ruhunu da içine koyduk; Devaköy oldu.
Derneğin üye ve gönüllü sayıları nedir?
Özlem Fraser: Şu anda 25 üyemiz var. Gönüllü olarak da hepimiz zaten gönüllüyüz. Instagram’da 1300’ü aşkın takipçimiz ve sosyal medyada olmayıp da bizimle birlikte olan gönüllülerimiz var. Festivale katılan herkes zaten doğal gönüllüsü bu işin.
Devaköy üyelerini bir araya getiren, ortaklaştığınız değerler neler?
Ebru Gümüş: Ruhlar ve gönüllülük bizi birleştirdi. Bu iş, gönül işi yani siz gönlünüzü oraya akıtmadan olmuyor. Canı gönülden yapıyorsunuz, sizi herhangi bir şey zorlamıyor bunu yapmak için. Zaten içinizde olan bir şeyi aktarıyorsunuz, o kadar. Eğer öyle bir ruhu, öyle bir gönüllülüğü taşıyamıyorsanız çok zor.
Ahu Başer: Bence her oluşumda egosal şeyler var. Dürüst olalım; her oluşumda olduğu gibi yoga camiasında da çok çekişmeler var. Bu da doğal çünkü insanız; kimlikler, etiketler ve ego hepimizde var olan şeyler. Festivalde de hissettiğim şey, insanlar burada bütün katmanlarını atıp öz olarak bir araya geliyorlar. Ne giydiğinin önemi yok, nasıl göründüğünün önemi yok… Bunlar gerçekten özgürlük veriyor.
Ruhsan Sencer: Samimiyet ana değer bence.
İclal Sarp: Bizi birleştiren şey bence yoganın felsefi kuralları oldu. Hepimizin bir egosu var, yaşanmışlıkları var, yapabildiklerimiz ve yapamayacaklarımız var. Ama hepimiz birbirimizi biliyoruz ve birbirimize karşı şeffafız. O yüzden, bir şeyleri daha farklı göstermek, olması gerektiği gibi sunmak zorunda hissetmiyoruz. Böyle olunca hayat daha kolay; neysek oyuz. Bence bizi bir araya getiren, bir arada tutan harç, sıva bu oldu.
Funda Yalılı: Daha en başta Ferhan buraya geldiğinde verdiği tüm derslerde işin içine hiç para girmedi. Esas olan gönüllülüktü. O karşılıksız yaptığı için biz bir şey beklemeden bir araya geldik. Bir şey beklemeden birbirimize destek olduk. Bunu Ferhan Hoca öğretti.
Bu değerleri derneğin yönetimine ve iç işleyişine nasıl aktarıyorsunuz?
Özlem Fraser: Derneğin oluşumu kendiliğinden olduğu için hiyerarşik bir yapıya hiç evrilmedi. Mümkün olduğunca kapsayıcı olmaya çalışıyoruz. Tüm üyelerin yaşam ve iş deneyimleri devreye giriyor. Bunu şansımız olarak görüyoruz. Herkesin yetenekleri ve becerileri doğrultusunda elinden geleni ortaya koyduğu bir güven havuzu oluşuyor.
Ebru Gümüş: Derneğin ayakta durması için gönüllülerin de katılması gerekiyor. ‘Burada ben hâkimim, bu derneği yöneteceğim’ dediğinizde o iş yürümez.
İclal Sarp: Herkesin ayrı bir konuda üstünlüğü buna karşılık zayıf olduğu bir alan var. İş bölümü için bir görev dağılımı yapmadık. Her birimiz iyi olduğu alanı getirip masaya kendiliğinden koydu. Dolayısıyla iş bölümü kendiliğinden ortaya çıktı.
Ruhsan Sencer: Her ne kadar kurumsal olmaya dirensek de bir sistem olması gerekiyor. Dolayısıyla kendi aramızda bir iş bölümü var. Tamamen güvene dayalı bir sistem. Birine bir iş verdiğinizde işin yürüyeceğinden eminsiniz, denetlemeniz gerekmiyor.
İclal Sarp: Her ne kadar çok böyle yatay organizasyonlarda iş kontrasyonunun dağılma ihtimali olsa da bizde o çok olmuyor. Çünkü birbirimizi iyi tanıyoruz, ayrıca önceki iş deneyimlerimiz sayesinde iş konusunda çok kurumsal davranabiliyoruz. Hem dostane hem kurumsal olabiliyoruz.
Kuruluşunuzdan bu yana Devaköy çatısı altında neler yaptınız?
Özlem Fraser: Programı Ferhan Hoca ve Gamze tarafından hazırlandığı halde pandemi nedeniyle Sokak Yogası Günleri 2020 Ekim’inde gerçekleştirilemedi. Parklarda yoga yapmaya alışkın bir kitle olarak online programlara hemen giriş yapamasak da baktık ki olmuyor Zoom üzerinden etkinlikler düzenlemeye başladık.
İclal Sarp: Zoom çok güzel bir platform sağlıyor. Farklı yerlerden katılımcıları ve ders verenleri bir araya getiriyoruz. Örneğin bir hoca Hindistan’dan ders verebilirken, ABD’den ya da Hollanda’dan derse katılanlar olabiliyor.
Ahu Başer: Bu organizasyonlarla ilgili şunu söyleyebilirim. Katılanların geri bildirimleri öyle olumluydu ki…Bu, en güzel hediye. Online da olsa, dezavantajları da olsa hepimize çok çok iyi geldi. O hislerle yapmaya devam edeceğiz. Ders veren hocalar da buradaki yapıyı, ruhu bildikleri için organizasyonda hiç sorun yaşamadık.
Yanılmıyorsam Devaköy’ün oluşturduğu bir sosyal sorumluluk fonu da var. Bu fonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özlem Fraser: İlk başta aklımızda bir Tıbbi Aromatik Bitkiler-TAB bahçesinin kurulması vardı. DevaM platformundan tanıdığımız tarım alanı hocamızın aklındaki projenin Devaköy ile buluşması bizi lise ile protokole doğru götürdü. Devaköy olarak Şehit Seyhan Yılmaz Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin alanında kurulacak TAB bahçesi için finansman /destekçi bulmaya giriştik. Projenin oradaki öğrencilere ilerisi için iş imkânları yaratabilecek olması bizi çok heyecanlandırdı.
İclal Sarp: Bizim de çorbada tuzumuz olur diye düşündük. Orman Haftasında 9. Sınıfların tarım dersinde, götürdüğümüz fideleri öğrencilerin hazırladıkları tarhlara onlarla birlikte diktik. Lisenin büyük bir sera yapılması projesi var ancak maddi imkânları yok. Fideleri Köyceğiz Meslek Yüksekokulu’nun Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı bağışladı. Tabii biz de geniş kaynaklara sahip değiliz ama en azından küçük bir sera kurarız. Şimdilik tarım bölümü öğrencileriyle bir iş birliği yaptık ama ileride bütün çocukları kapsayacak projeler yürütülebilir.
Finansal anlamda sürdürülebilirliği nasıl sağlayacaksınız?
Özlem Fraser: Şu anda sadece üye aidatları ve bağışlar var. Herkes gönüllü olarak emeği ile katkıda bulunuyor.Bölgede tüketim kooperatiflerinin kurulmasıyla ilgili buradaki çalışmalara derneğin de ortak olması yönünde niyetimiz var. Henüz çok başındayız.
Devaköy olarak geleceğe dair planlarınızı ve hayallerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Ebru Gümüş: Şu anda her şey güzel gidiyor güzel başlangıçlar var. Çok iyi bir sistemle giderse, planlaması çok iyi yapılırsa bu derneğin uzun yıllar boyunca devam edeceğini düşünüyorum. Gelecekte sadece yoga ve ayurveda değil daha başka türlü etkinliklere de girebilmemiz gerekiyor. Özlem’in çok istediği gibi kooperatifçilik çalışmaları olabilir veya kadınların yaptığı el emeği ürünlerini değerlendirecek girişimler olabilir. Umarım tekrar geldiğinizde daha değişik konularda söyleşi yapabiliriz.
İclal Sarp: Devaköy çatısı altında tıbbi aromatik bitkilerden yağlar, tentürler, kremler üretmek ve bu üretimlerin satışını gerçekleştirmek ya da bağış karşılığı vermek gibi bir hayalimiz var. Çünkü dernekte bir araya gelenler olarak şifaya katkıda bulunma isteğimiz var. İnsanlar iyi olsun istiyoruz. Bu kısmı da bir kenarda tutuyor. Çok uzun olmayan bir gelecekte bunları gerçekleştirebilmek için bir iktisadi işletme kuracağız gibi görünüyor.
Özlem Fraser: İclal’in söylediği konuda, Köyceğiz Meslek Yüksekokulu’ndan da destek alabileceğiz. Okulun burada olması çok güzel bir imkân bizim açımızdan.
Ruhsar Sencer: Gamze’nin fikriydi; bizim donanımlarımızla gençlere eğitimler verip meslek edinebilmelerine yardımcı olmak. Bizim kendi alanımızdaki hocalarımızdan istifade ederek ya da daha iyi hocaların gerekirse ücretlerini ödeyerek çocuklara kısa soluklu eğitimlerle para kazanabilecekleri meslekler edindirmek… Üniversite mezunlarının bile kolayca iş bulamadığı ortamda onlara gelir elde edebilecekleri beceriler kazandırma fikrini çok sevdim. Bir de tüzüğümüzde de var zaten çocuk okutabilmek, yani eğitimlerine katkıda bulunabilmek…
İclal Sarp: Daha kurulmadan önce birbirimize fikirler, hayaller ve niyetleri sormuştuk. Gelen fikirlerin hepsini bir dosyada topladık ve sakladık. Harika proje önerileri var burada elimizin altında, inşallah yapabilir hale geliriz.
Söyleşimizi okuyanlara bir mesajınız var mı?
İclal Sarp: Başka bir dünya mümkün!
Ruhsan Sencer: Başka bir dünya var. Onu fark edin ve gelin.
Özlem Fraser: Devaköy ismi bir mantra, zihnin ötesine geçtiğimiz bir alan.
Elif Kuleyin: İster gönüllü ister üye olarak böyle bir alanda olmak çok keyifli bir şey, ki herkes bunu hayatında fark ediyor.
Ahu Başer: Pandemiden sonra eski dünya mı yeni dünya mı sorusunun yanıtı bu. Yeni dünyayı, kendi dünyanı kendin yarat: Eylemlerinle, niyetinle ve seçimlerinle.